11 Mayıs 2011 Çarşamba


Karışmak mesela. 

Aşka karışmak.

Ruha karışmak.

Hayata karışmak.

Rue of the Sorrows


Ormanın yalnızlığına şahit olmuş bir ev, içinde kendi yalnızlıklarını barındıran. Belki de mutluluğun pudralaştırdıklarından. Ve elbette her şey gibi onun da adı var; Rue. Keskinlik nedir bilmez Rue. Benliğinde araya serpiştirilmiş beyazlar mutluluklarını getirir. Pudralaştıkça, daha mutlu olur. Güneş ışığının yansıması soldurmaz renklerini. Aksine gördükçe güneşi, daha da canlanır Rue. 
Yalnızdır. Kendisine eşlik eden birkaç ot parçası olmasına rağmen, kibirli de değildir ama, yalnızdır Rue. Kaybolup gitmeyi tercih etmiştir belki de. Ya da belki, zor bulunmayı ve daha güzel anılara şahit olmayı istemiştir. Her şey gibi Rue'nun da vardır istekleri. Yine de Rue, belki de hiçbir zaman, varken kendi gölgesi istememiştir başka gölgelerde yok olmayı.

10 Mayıs 2011 Salı

onlar gibi mesela.



Okumak değil, benimsemek demiş ünlü düşünür. Her ne kadar ünlü düşünür hakkında fikir sahibi olmasam da bi yerlerde bu cümlenin benzerlerini kuranlar var olmalı. Okumanın ötesindedir çünkü benimsemek. Yaşamak gibi mesela. Yaşarken, geçmişini anımsamak gibi. Not almak ve tekrar tekrar okumak gibi. Hatta her yaşamdan pay çıkartmak gibi. Sayfaların hışırtısında değil, yaşamların mahremiyetinde kaybolmak gibi. Belki de en çok; hayallerini yaşatmak gibi. 


Gibiler çoğaltılabilirken, duvarların yalnızlığından sıyrılmak da olabilir okumak. Her bir kelime paylaşırken yalnızlığını, sen farkında olmadan uzaklaştırır da seni yalnızlıktan. Kelimeleri birleştirirken sona geldiğinde başka yaşamlarla birleştiğini fark edemezsin mesela. Ortak olursun sevinçlere ve kederlere. Belki de aşık olursun, hiç görmediğin birisine. Yaşamadığını düşünürken, nefes almayanlar tutar seni ayakta. Görmediklerinden medet umar, her seferinde aç bir kurt gibi atılırsın yeni hikayelere. Umutlarını ve mutsuzluklarını sen de onlar gibi ortak edersin. İşte bu yüzden okumak, yaşamak gibi mesela.